31 Aralık 2011 Cumartesi

2012 Karşılaması

Gelen gideni aratmasın.

İyilik kötülükten, güzellik çirkinlikten

daha çok artsın!

Her şey gönlünüzce olsun ama

gönüller bir olsun!

(31.12.2011)

7 Ağustos 2011 Pazar

Arda Turan’ın Zihinsel Durumu


“Trabzon’dan haber.net” sayfası  HaberTürk’den bir haberi vermiş. (http://www.trabzondanhaber.net/7409-haber-arda-turan-trabzonspor-sampiyon-olsun.aspx)
Arda Turan: 'Trabzonspor şampiyon olsun'
Galatasaray'ın yıldızı Arda'dan samimi açıklamalar: Fenerbahçe şampiyon olursa evden çıkamayız!
Galatasaray'ın yıldız futbolcusu Arda Turan, NTV Spor'a konuştu. Şampiyonluk yolunda Trabzonspor'u desteklediğini açıkça ifade eden Arda, "Dürüst olmak gerekirse Fenerbahçe'nin değil Trabzonspor'un şampiyon olmasını istiyorum. İkimiz de ezeli rakibiz. Fenerbahçe şampiyon olursa biz evden dışarı çıkamıyoruz. Biz şampiyon olduğumuzda da onlar çıkamıyor. Onun için Trabzonspor'un şampiyon olmasını istiyorum. Bir de Trabzonspor'da Selçuk oynuyor. O benim Manisaspor'dayken oda arkadaşımdı. Trabzon şampiyon olursa Selçuk'un dilinden de kurtulurum" şeklinde konuştu.”
Haberi Trabzon’lu bir sitenin yayımlaması da ilginç. Örneğin Arda “Fenerbahçe’nin şampiyon olmasını isterim” diyebilir mi, dese haber alınır mıydı? Alınsa, bu itiraflara “samimi” denir miydi?
Haberin tarihi 21 Nisan 2011. 10 Nisan 2011 de Galatasaray ile Trabzonspor İstanbul’da karşılaştı ve maçı Trabzonspor 1-0 kazandı. Arda Turan maçın ilk 11’deydi. 90 dakika da sahada kaldı.Gol 81.dakikada geldi. O tarih itibariyle Galatasaray’ın şampiyonluk umudu, kümede kalma gibi bir korkusu yoktu. (http://www.tff.org/Default.aspx?pageId=397&macId=87153) Arda'nın "arkadaşım" dediği Selçuk İnan sonradan Galatasaray’a transfer oldu. Sonuç Galatasaray'ın "hedef"sizliğine bağlandı. 
Maç seyircisiz oynandı. Taraftarın içinde Trabzon’un maçı kaybetmesini Fenerbahçe’nin şampiyon olmasını isteyen tek bir Galatasaraylı çıkar mıydı? (Bu sayıya diğer Galatasaraylı futbolcular, futbol yöneticileri, medyanın kalemşorları da dahil.) Aynı durumda kalsa, Fenerbahçeli, Beşiktaşlı farklı düşünür mü? Hayır.
Ben Arda Turan’ın samimiyetine, dürüstlüğüne, şike yapmayacağına, yapmadığına inanıyorum. Dikkat edilecek olursa Arda “evden çıkamamaktan” söz ediyor, yani toplumsal baskı onu bu hale getiriyor. (Zira taraftar olayı başlatıyor.) Bilinç altında böyle bir korkuyu barındıran bir beyin ayaklara nasıl hükmeder, beden ne kadar direnç gösterir? Aklından bu düşünceleri geçiren bir sporcunun saha içindeki davranışı nasıl olur? Bu tür bir durumun sadece Arda için değil pek çok sporcu için Türkiye’de geçerli olmadığını söylemek mümkün mü? Gönül kırıklıkları vb duygusal nedenler dolayısıyla oluşan performans değişikliklerinin(olumlu ya da olumsuz) maçın skoruna tesiri yok mudur ve ne kadardır acaba? (Fenerbahçe'den Gaziantepspor'a gönderilen Olcan Adın, Fenerbahçe'ye karşı olağanüstü başarılı ve hırslı oynadı.)
Sporda kural dışı olayların tartışıldığı bir dönemde medyanın daha 20’li yaşlarda olan sporcuları “konuşturma”, onları  “haber yapma” standartlarını, toplumsal baskılar ile  sporcularımızı manen içine sürüklediğimiz kaosu düzeltmenin çarelerini düşünmemiz gerekmiyor mu? Olayın seyirci(biz) ile başladığını görmemiz gerekmiyor mu? Bunu çözemezsek spordaki kaosu da kökten çözemeyiz. Bu sorunun çözümü de bence ekonomi ve kültürden geçer, mahkemeden değil.
Melih Anık

31 Temmuz 2011 Pazar

MHK Başkanı Erman Toroğlu ?


 Erman Toroğlu öyle bir yazı yazdı ki bence gündeme “bomba” düştü demek az gelir.
Yazısında hikâye anlatıyor. (Kendisi “Kimse bana hikâye anlatmasın” diyor ama..) Gerçekten de “o şöyle demiş, bu yapmış” gibi ifadeler Türkçede hikâye  söylemidir. Hani “Bir varmış bir yokmuş” gibi.
 Aziz Yıldırım’ın, onu Lig TV’den kovdurmasına da aldırmamış zira onun için önemli olan çalıştığı şirketin ne yaptığıymış. "Şirket, Aziz Yıldırım’a boyun mu eğecektir yoksa yoluna Erman’la devam mı edecektir?" (Şirket devam etmedi.)
Demiş ki: “Eğer birinin böyle büyük kampanyayı başlatma, yönetme, sonuçlandırma gücü varsa, karşıdaki kişinin hayatı da tehlikededir. Bu bakımdan eğer başıma birşey gelirse sorumlu Aziz Yıldırım’dır.” Çünkü böyle bir kampanya başlatmak için çok büyük bir örgütün olması lazım ki, işi organize edeceksin. Ben Aziz Yıldırım’dan işten kovdurduğu için değil, algıladığım tehdit için davacı oldum. İyi de biraz geç kalmamış mı?
Asıl haber M.Ali Aydınlar’ın Toroğlu’na  MHK Başkanlığı için teklif yapması.  M.Ali Aydınlar "Ahmet Çakar ve Erman Toroğlu ile MHK'de görev almaları konusunda görüşmelerimiz oldu ancak bu teklifi kabul etmediler" ( http://www.haber3.com/kupada-degisiklik-var--926080h.htm ) dedi. Toroğlu, açıklama getirmek istemiş.  “Bana başkanlık teklif etti” diyor. Toroğlu teklifi reddetmiş.  M.Ali Aydınlar Toroğlu’na fikrini sormuş o da Yusuf Namoğlu’nu önermiş. Namoğlu, MHK Başkanı oldu.
Bu o kadar basit bir olay değil. Zira M.Ali Aydınlar Fenerbahçe Kulübü Başkanlığı’nın en kuvvetli adaylarından biri(idi). Görünüşe göre de Aziz Yıldırım ile arasında bir şey yok(tu). Ama  Fenerbahçe Kulübü Başkanı(Aziz Yıldırım) ve taraftarı  ile sorunları olmuş bir kişiyi MHK başına getirmeyi düşünmüş, önerisini yapmış.
İşte ben buna “strateji” derim. Aydınlar karşısında olabilecek bir muhalifi yanına almış oluyor böylelikle. Muhtemel(?) bir  Fenerbahçe Kulübü Başkanlığı için de ortamı hazırlıyor, belki de şimdiden kulüp adına  “özür diliyor”. İyi de kime rağmen? Mevcut kulüp başkanına rağmen. Peki 15000 üyesi, milyonlarca taraftarı olan bir kulüp adına bu kadar rahat konuşma hakkı var mı? Kaldı ki Erman Toroğlu Fenerbahçe camiası nezdinde ne kadar "makbul" bir adamdır?
Toroğlu iki kişi arasında kalması gerekeni paylaşmanız gereken kişi midir? Bu soruyu da iyice düşünmek gerekir.
M.Ali Aydınlar ise Fenerbahçe Kulüp Başkanlığı için artık eskisi kadar kuvvetli değildir bence. Hatta Fenerbahçe’nin ardından gelen Acıbadem de eskisi kadar sempatik algılanmayacaktır.
 Melih Anık


20 Mart 2011 Pazar

Sporda 'Yönetim'sizlik

Fenerbahçe basketbol takımından Taurasi gittiğinde yönetimin tavrı takımın geri kalanı için güven kaybettirici oldu. Takım Avrupa kupasından elendi, ligde de keyfi kaçmış bir şekilde oynuyor.
Fenerbahçe Acıbadem'in Vakıfbank-Güneşspor-Türk Telekom ile oynadığı son maçtan önce tüm yöneticiler soyunma odasına girdiler. Yöneticilerin soyunma odasında ne işi var? Gerekli mi? Son dakika 'motivasyonu' ne sağlar? Onların teknik direktörden daha fazla söyleyebileceği ne var?  Takım maçı kaybetti. Tüm bir yılın hedefi yok oldu. Onları lige döndürmek de zor olacak.
Vakıfbank-Güneşspor-Türk Telekom ismi bile bir yönetimsel hata değil mi?
Sporun en önemli sorunu 'yönetim'sizlik.
 

25 Kasım 2010 Perşembe

Bursaspor Evine Döndü

Bursaspor,Valencia'dan iki maçta toplam 10 gol yedi , bir gol attı . Sahada oynanan futbola bakarak aslında farkın 9 golden fazla olduğunu görmek mümkün.
Bursaspor maçın hemen maç başında 2 gol kaçırdı. Onları atsaydı farklı mı olurdu? Hayır. Fark bu kadar olmazdı ama Valencia gene kazanırdı. Valencia Türkiye liginde oynayan takımlardan çok farklı. Türkiye'den kim gelse sonuç benzer olurdu.
Bursaspor Avrupa'da ilk defa oynadı, tecrübe kazandı vb mazeretler üretilecektir muhtemelen.
'Tecrübe kazanmak' istikrarlı bir kurumsal yapıda olur. Gelecek yıl takımın ne olacağını bilen var mı ? Bu nedenle kazanıldığı söylenen tecrübenin yararı yok.Aslında biriken bir tecrübe de yok!
Bursaspor takımı bu lige uygun olarak hazırlandı mı? Hazırlayabilir miydi? Hazırlık, rastlantısal olarak gelen şampiyonluktan sonra yapılanlar değil elbette. Kulüp bu hedef için uzun süreli bir programı, planı bırakın hazırlamayı hayal etmiş miydi? Hayır!
Türkiye'de "Anadolu'dan şampiyon çıksın" şakşakçıları var. Sanki üç büyükler Anadolu'dan değilmiş gibi. Üç büyükler ile diğerleri arasında uçurum olduğu sürece Anadolu'dan şampiyon çıkabilir belki ama "takım" çıkmaz. Ülke temsili söz konusu ise en iyisi ve şanslısı gene üç büyüklerdir. Dünyada farklı mı oluyor?
Maçtan sonra Ertuğrul Sağlam seyircilerden özür dilemiş ve "Ortada bir fatura varsa benim ödemem gerekiyor.Kısa zamanda gereğini yapacağım" demiş. Sağlam ne umuyordu bilmem ama "seyirciden özür dilemek" zaten yanlışlığın başladığı nokta. Neden bir kişi tüm sorumluluğu taşısın! Bizim gibi kurumsallığı başaramamış ülkelerde başarı ve başarısızlık tesadüfidir. Kimse başardım dememeli, başarısızlığın sorumlusu olmak için kendini öne atmamalıdır. Galiba en önce yapılması gereken mental değişiklik de budur.
Melih Anık

15 Eylül 2010 Çarşamba

Bursaspor'un "Gerçeği"..

Valencia’ya 4-0 yenildikten sonra Ertuğrul Sağlam “Gerçeklerle Yüzleştik” demiş. Ben , maçı 0-0 berabere bitirselerdi ne diyecekti merak ediyorum.
Bu sözünden hayâlde olduklarını mı anlamalı ?

 Ertuğrul Sağlam temel eksikliklerden bahsediyor : “Bu sadece bizim değil, Türk futbolunun temel sorunu. Futbolu basit oynamayı beceremiyoruz. Alt yapılarda bu temel eğitimi veremiyoruz.”
Bu gerçekler ile şampiyonlar liginin geri kalan maçları ne olacak ? “Türk futbolunun temel sorununu”  2  hafta içinde düzeltmek mümkün olmayacağına göre şimdiden havlu atılmış diyebiliriz herhalde.

Öte yandan Bursaspor’un ilk 11'inde 6 tane yabancı var. Çoğunluk yabancılarda yani.  Dolayısıyla “Türk futbolunun temel sorunu” tanımlamasını “Türk teknik direktörün oynattığı sistem” olarak anlasak yanlış mı olur? Belki de “Türkiye’de oynanan sistem” demek istiyor. O zamanda Türkiye’ye getirilen yabancı futbolcular ya “temeli” bilmiyorlar ya da unutuyorlar sonucu çıkmaz mı ?

Ama daha 3 ay öncesine kadar Türkiye’de oynayan  Mehmet Topal Valencia’da nasıl top oynuyor? Ertuğrul Sağlam’ın istediği gibi “basit”. Demek ki Türk oyuncuda değil sorun.

İlk mağlubiyetin faturasını , oyuncunun mentalitesine çıkarmak doğru mu?    

Melih Anık

14 Eylül 2010 Salı

Ceyhun Eriş ve Onun Gibiler

Ceyhun yetenekleri çerçevesinde olması gereken yerde olamamış bir futbolcu. Kendisi mutlaka nedenlerini biliyordur. Mesleğinin sonuna geldiği bu günlerde anlamışsa bile artık çok geç.

Dün gece Trabzonspor-Sivasspor maçı 3-0 olduğunda Sivasspor'un bir akınını sürükleyen Ceyhun, topla orta sahaya kadar geldi ve durdu. Etrafında kendi takım arkadaşları yoktu. Onlara hadi gelsenize gibilerinden bir el hareketi yaptı.

Gerekli miydi bilmiyorum. Ama dışardan algılanan resim hiç de hoş görünmüyordu.Ayrıca bu hareketi onun takımdaki durumunu da etkileyecekti. Ceyhun hepsine "benim gibi çabalayın" diyordu. Muhtemelen takım arkadaşları onun , bu kendini diğerlerinden ayıran görüntüsünden hoşlanmayacaktı. Öte yandan kenarda takım sorumluluğunu taşıyan bir de teknik adam var. Onun da yetki alanına girmeye başlıyordu.

Ülkemizdeki takımlarda Ceyhun'un yaptıklarına benzer davranış içinde olan pek çok oyuncu var.Oyuncuların bu egosu yüksek davranışlarını törpülemek mümkün değil mi? Futbolcu yetiştirilirken bu konuda eğitilmiyor mu?(Bizde eğitilmediği kesin!)

Takım oyununda başarı, ekip olmaktan geldiğine göre Ceyhun gibi oyuncular bir çeşit bireysel anlayışı yansıtmaktalar.Ve maalesef bu bize özgü. Bir anlamda suçlanmaktan kaçış , kendini kurtarma duygusu şeklindeki davranış biçimi , "star" oyuncudan hoşlananlar için hoş görülebilir hatta gerekli bir duygu . Sahaya yansıması ise bunu doğrulamıyor.

Gelişmiş ülkelerde ise insanlar kendi yaptıkları ile meşguller. Attığın mükemmel pası gol yapamayanı kenara alan biri de var kenarda. Senin ayrıca dürtmene de gerek yok.

Bu ayrımı yapabilecek bir seyirci de varsa , kişisel kahramanlıklar da bizde olduğu kadar alkış almaz.

Melih Anık